"Nerede abi 90lar müziği..." deyip duran tuhaf bi grup var aramızda. Aynı cemaate üye gibiler, konu 90lar olunca her türlü çekişmeyi bi kenara bırakıp, 90ların en az bi noktasında anlaşabiliyorlar. Bunların derdi ne? Bilinmez..
Bende de takıntı haline gelmeye başlayan bu coşkulu 90lar sevgisini, o zamanların müzikleri hakkında araştırma yapıp, bi şeyler yazarak sakinleştirmeye çalışacağım. Magazin haberlerine dalmadan müzikleri üzerinden gitme niyetindeyim.
Bu blogda yapmak istediğim ve çeşitli sebeplerden/bahanelerden yapamadığım şeyi yapan bi podcast çıkmış! Çok mutluyum a dostlar, dinleyin, dinlettirin:
Yine Yeni Yeniden 90'lar. Karşıma çıkaran Spotify algoritmasına çok teşekkür ederim. Sanırım Kaçık Prens podcastini takip ettiğim için çıktı karşıma. (Onları da çok severim, geyik yaparak insan psikolojisinden bahsedip, ufak ufak önerilerde de bulunuyorlar.)
Sezgin İnceel ve İlker Hepkaner sunuyor. İkisinin de 90'lara özel bir ilgileri var tabi ki fakat daha da önemlisi, ikisi de olaya akademik bağlamdan bakıyor. Yani sadece nostalji yapmıyorlar. Doksanların kötü yönlerinden de bahsedebiliyorlar. Doksanların kötü yönleri derken, ilk aklımıza gelen şeylerden, cinayetlerden, katliamlardan, terör olaylarından bahsetmiyorum, daha ayrıntılarda gizlenen saçma sapan, seksist, ırkçı, insanı tek biçinmde düşünmeye iten bakış açılarından, bunların normalleştirilmesinden, hatta yüceltilmesinden bahsediyorum. Bu katliamlardan filan da bahsederler belki, daha yeni ikinci bölümü bitirdim, çok başlardayım, bunlardan da illaki bahsedilmeli bi yerlerde. Fakat doksanların kötü yönlerinden bahsedeken işin politik ve katliamlı kısmı kolayca hatırlanıyor fakat bu kültürel kodlarda gizlenmiş ayrıntılar önemsenmiyor genelde ya, bu podcast bu açığı kapatıyor bence.
Yine Yeni Yeniden 90'lar'ı şuralardan dinleyebilirsiniz:
Çeşitli ruh hallerimde 90lar dinleyebiliyorum. Canım sıkkınken neşelenmek için, oturmaktan kaskatı kesilen vücudumu saçma danslarımla esnetmek için... Ya da hiç aklımda yokken birinin paylaştığı 90lar videosunu izleyivereyim deyip, bi türlü günümüze dönemediğim için. Bazen de aklıma bi şarkı takılıyor, "dur bakiyim, bunun sözleri nasıldı (cidden bu kadar saçma mıydı)", diye hemen danışıyorum Gogol'e.
Geçen gün Tarkan'ın Kıl Oldum Abisinde aynı şeyi merak ettim. Neye kıl olmuş bu adam?
"Takmış takıştırmış
Sürmüş sürüştürmüş
Bir dağınıklık bir rüküşlük
Kıl oldum abi
Giyinmiş rengarenk
Per perişan hali
Üstelik çorabı da kaçmış
Kıl oldum abi
Kaçacak yer ararım
Görsem karanlıkta
Başına güneş mi geçti
Ne oldu sana
Kendine gel kendine
Dön de bir bak haline
Aynalara küsmüşsün
Kıl oldum abi"
Yav sen manyak mısın arkadaşım, sanane? dedim tabi. Oturdum, birden ekşisözlük yazarı kesilen Tarkanla tartıştım,
- Tarkancım, tamam bak ben de şarkılarını, danslarını, sesini severim, genç kızların da sevgilisisin tamam ama bu şarkı ne böyle? Neden ünlü olmak için illa bütün klişelerin, bütün ataerkil kuralların altını çizmeye çalışır insanlar? Sonra da klişeleri yıkma çabasına girişir kimisi... Boşa değil mi sonraki çabalar. Kusura bakma da, kadının belli ölçülere göre giyinmesi gerektiği düşüncesini popülerleştirenlerden biri sensin.
- Ya ama şimdi sadece kadınlarda değil, herkeste bi yakışanı giyme derdi olmalı yani... Sonuçta başkalarının göz zevkine saygı duymalı insan....
- Yav Tarkan, sıçtırtma başkasının göz zevkine allasen...
- Ya Hüsçüm tamam geyik yapıyoz şurda.. O zamanlar da geyik bi şarkı yapmıştım altı üstü, bi mesaj vermedim ki yani, sıradan bi popçuya fazla anlam yüklüyosun bence.
- Öyle olmadığını biliyosun di mi, biliyosun. İnsanların gözünde sıradan bi popçu olmadığını biliyosundur heralde... Ki öyle olsaydın bile, bu şarkı televizyonda, radyolarda tekrar tekrar çalınacaktı, insanların diline dolanacaktı mutlaka. Piyasanın, toplumun istediği türden bi şarkı bu. Bana farkında değildim deme şimdi...
Neyse bu tartışma böyle gitti. Bi yerden sonra nys tmm cnm ya ben çıkıyrm, deyip çıktım.
Derya Bengi 90ların siyasi gündeminin içinden değerlendirmiş şarkıyı. Benim gibi sırf cinsiyet meselesine takmamış da, "o kadar kıl olacak konu varken buna mı takıldın?" diyor.
"Türk popu şarkılarının içeriği çok tartışıldı, genç starların yeni lisanı sorgulandı, Tarkan’ın söylediği tipik şarkılardan “Kıl Oldum Abi” bunların başında geliyordu. Bir şarkıda “kıl olmak” gibi bir argo tabir yakışıksız bulunuyordu. Oysa tartışılması gereken, kıl olup olmaması değil, neye kıl olup neye olmadığı olmalıydı! Tarkan acaba eşitsizliklere, adaletsizliklere, baskılara, zulümlere mi kıl olmuştu ya da mesela “olağanüstü haller, geçiş dönemleri, sıkıyönetimler, şimdi sırası değiller, fikir suçları, idam cezası, 141-142, radyasyon meselesi, hor görülen cinsler, nesli tükenen kaplumbağalar ve 84. madde”ye mi? Yok hayır, Tarkan’ın kıl olduğu şey kızın dağınıklığı, rüküşlüğü, perperişan hali ve kaçık çoraplarıydı sadece."
Yazı tamamen bu şarkı hakkında değil, 90larda Türkiye'de yapılan protest müzikleri özetliyor, kimisini sevgiyle, kimisini alayla anıyor yazar. Çok şey öğreniyorum. Aslında bu yazı, Bianet'teki "90ların Hak Mücadeleleri" yazı dizisinin bir parçası. Ülke yanıp kavrulurken bu neşeli şarkıların nasıl çıktığını merak eden benim gibi cahiller için Cin Ali kıvamında okumalar var, mmmhh...
O zaman, Tarkan'a, Sezen Aksu'dan cevap gelsin, kavgaların üstünü neşeli müziklerle kapatalım, 90lar tadında bitirelim yazıyı, selamlar, sevgiler...
"Cehennemden çıkan çılgın Türk" Cartel, 2011'de geri dönmüş meğersem. Benim gibi habersiz olan cahillere duyurayım dedim.
İlk Cartel burada:
Hayatını kaybeden "Türkler"le başlıyor klip. Göçmenlere kendini ezdirme, gel birlik olalım derken, 2011'de neler olmuş, bakalım....
Ne olacak? Gençlik ateşi sönmüş, daha gerçekçi olmuşlar. Dava arayışını bırakmışlar. Aman da biz geri döndük hadi kopalım derdindeler. Orta yaş üstü erkeğin kopma isteği ve yine aynı vahşi kavga isteyen bakışlar. Takım elbiseler falan... Mmmhh... Ütopyasızlık...
Fakat yine melodi bilinçaltına dalıyor, sözler durup dururken hafızada yer ediyor, gereksizce.
Camdan Cama, Aysel Gürel'in şarkısıymış. Hakan Peker de söylemiş, Sinan Özen de. Öğrenince ben şok tabi. Şarkıyı çok sevdiğimden değil de, aydınlandım işte birden. Anladım ki bazı 90lar şarkılarının sözlerini baştan sona ezbere biliyorum ama kimin söylediğinden haberim yok. Nasıl bazı şarkıları ezberlemeye çalıştığım halde ezberleyemiyorum da, bazıları çattadanak takılıveriyor dilime? Eskiden çok radyo dinlerdik, sonra Kral Tv'de yeni çıkan klipleri takip ederdik, o yüzden sev sevme o top20 listesini günde on kere dinleyince hepsi aklına kazınıyor ister istemez. Ama sırf bu değil, bi de akılda kalacak şekilde yazmayı beceriyorlar. Ferhan Şensoy'un bir oyununda vardı bu, şarkı sözü yazması gerekiyordu da "Bugün de evden çıkasım yok.." diye başlayıp kafiye denk getirecek şekilde bi şeyler uyduruveriyordu. "Şarkılar böyle yazılıyo tabi, ne sanıyosunuz" diyordu bi de. Muhtemelen öyle. Reklam cingıllarının dilimize takılması gibi, 15 sene sonra da hatırlıyoruz bunları. Ne gereksiz bilgiler saklıyo beynimiz, yazık çocuğa.
Neyse efenim, Hakan Peker'in klibi burda (80lerin korkunça kıyafet ve saç modasıyla birlikte)
Sinan Özen'in videosu da burda:
İtiraf edelim, genç kızların sevgilisi Hakan Peker değil, Sinan Özen daha güzel söylemiş. Herkes sesine uygun şarkıyı söyleyebilir mi lütfen? Teşekkürler..
Bi sonraki gereksiz yazıda buluşmak üzere, esen kalın.
Barış Manço'nun 1985'de yayınladığı 24 Ayar albümünde Lahburger adlı bir şarkısı vardı. Cem Karaca ise 1992'de Cahit Berkay ve Uğur Dikmen'le birlikte yaptığı Nerede Kalmıştık albümünde Niyazi Köfteler isimli bir şarkıya yer verdi. Bu iki şarkı bize hem dönemin gündeminden haber veriyor, hem de iki sanatçının dünyaya bakış
açılarındaki farklılığı gösteriyor.
Barış
Manço diyor ki:
Evvel
zaman içinde kalbur saman içinde
Kaf
dağının ardında uzak bir ülkede
Kozu
paylaşmak için iki düşman kabile
Seçtiler
iki civan sürdüler beni dare
Biri
aslan yürekli mağrur kartal misali
Biri
ürkek bakışlı anka kuşu sanki
Çektiler
silahları çünkü ilahlar kurban ister
Töreler
aşk dinlemez yalnız emreder
Hamburger
gençliğin sevgilisi
Hamburger
sevdanın yanık sesi
Hamburger
çift kaşarlı bir rüya
Hamburger
olmaz güzelin böylesi
Biraz
soğan biraz ketçap
Salata
malata hardal ketçap
Hamburger
bu aşk fizik ötesi
Hamburger
çıtır çıtır patates ile
Hamburger
dilinmiş turşu ile
Hamburger
batıya açılan pencere
Hamburger
pencereden uçtu tencere
Biraz
soğan biraz ketçap
Salata
malata hardal ketçap
Lahmacun
lahmacun
Dünyayı
dolaş benzeri yoktur edalı işveli lahmacun
Sen
sofranı kur yemeyen toktur şifalı cilveli lahmacun
Mis
gibi tereyağlı envai bahar biberli sumaklı lahmacun
Beş
dakika pişir tam orta karar ceylan bakışlı lahmacun
Hamburger
yaşlı genç ayırt etmez
Hamburger
esmer sarışın fark etmez
Hamburger
güleryüzlü herkese
Hamburger
o da güler naz etmez
Biraz
soğan biraz ketçap
Salata
malata hardal ketçap
Lahmacun
lahmacun
Dürüp
dürüp sar kenarını tutma nazik salçalı lahmacun
Yandım
dedikçe buz gibi ayran şalgam suyu lahmacun
Bin
derde deva maydonuzuylan hamuru nakışlı lahmacun
Hamburger
batıya açılan pencere
Hamburger
pencereden uçtu tencere
Lahmacun
lahmacun
Kıyması
bolca soğanı da onca neşelendikçe kahroldukça
Hamburger
bu aşk fizik ötesi
Salçalı
koruklu biberli olsa sona kalan donup saçını da yolsa
Aslan
yürekli burger ceylan bakışlı lahmacun
Çelik
bilekli burger hamur nakışlı lahmacun
Gözümün
nuru burger ciğer parem ne der
Lahburger
lahburger
Lahburger
lahburger
Bu
öykü böyle gider başı sonu bilinmez
Bilinen
şeyler ise her zaman söylenmez
Rakı
da bir ayran da bir içmesini bilene
Şap
da bir şeker de bir tokum diyene
Şal
da bir çuha da bir giymesini bilene
Güzel
de bir çirkin de bir sevdim diyene
Her
yeni doğan bebek yeni bir dünya demek
Aç
gözünü hoş geldin lahburger bebek
Onlar
erdi murada kerevet bize kaldı
Bu
yarışta bayrağı lahburger aldı
Aç
gözünü hoş geldin lahburger bebek
Onlar
erdi murada kerevet bize kaldı
Bu
yarışta bayrağı lahburger aldı
Cem
Karaca ise şöyle diyor:
üzgünüm dediği I am sorry duck donald'ın hamburg işi köftesi oh yeah pazar payı bundan sonra "if you eat" yersen yani fifty fifty okey mi inegöl işi ve sultanahmet ve rumeli yani yerli malı köfteler vah vah işler kesat, örgütlenmeli yola düşüp ankaralara gitmeli eyvah ekonomi liberal hay allah hamburger go home yaşasın köfteler bütün köftecileri türkiye'nin birleşin, ya allah hamburger go home yaşasın köfteler bütün köftecileri türkiye'nin birleşin, ya allah iyi olur inşallah netice hatice köfteler niyazi yani ne şehit ne de gazi vah netice hatice köfteler niyazi yani ne şehit ne de gazi vah yani ne şehit ne de gazi burger oldu köfteler maşallah
Kısacası Barış Manço diyor ki, hamburger geldi diye dünyayı kendimize dar etmemize gerek yok, lahmacunlar ölmez, kola geldi diye ayran ölmez. Hamburgeri yapan da bi insan sonuçta, önemli olan insan olmak. Piyasanın serbestleşmesinden korkmayın, dünyaya açık olun, bakın ben gezip duruyorum, kötü olsa gezer miyim?... Sene 1985, serbest piyasa önemli, özgürlük, dünyayla barış, kardeşlik önemli... İdeolojiler yerini eğlenmeye, anı yaşamaya, kendini bulmaya bırakmış.
Cem Karaca ise, daha az sözle, özet geçmesi daha zor olan şeyler söylüyor. Kendiyle bile dalga geçiyor "Türkiye'nin bütün köftecileri birleşin" diyerek. Sadece kendi çıkarını düşündüğü için hamburgere karşı mücadele etmek isteyen köfteciyle, hamburger isyanını devrime çevirmeye çalışan solcularla dalga geçiyor. Sonra köftenin hamburgere girmesiyle işsiz kalmaktan kurtulan köftecinin tekrar inşallahlara, hayırlısı olsunlara dönmesine, saman alevi gibi parlayıp sönen, çıkarlarımıza dayanan, bütünü düşünmeyen solculuğumuza inceden inceden giydiriyor.
Cem Karaca'nın biyografisini okumasak bile, şarkıları sebebiyle, tahmin edebiliyoruz gündeme bakışını. Fakat Barış Manço benim için muamma. Tabi ki çocukken çok severdim, şarkılarını da severim hala. Müsaadenizle Çocuklar'ı dinlerken gözlerim dolar, cenazesini televizyondan izleyip saatlerce ağlamıştım vs. Fakat büyüdükçe ve 90ların nasıl yıllar olduğunu anladıkça o sıralarda ne yaptığını sorgular oldum. Tüm ülkeye sözünü dinleten bu adam o yıllarda hiç mi siyasi görüşünü belli etmedi? Neden bilmiyoruz? Tam olarak ne düşünüyordu? Küçüklere sevgi, büyüklere saygı, iyi insan olmak gibi evrensel değerler dışında gündemi eleştiren bi sözü olmadı mı?
Lahburger şarkısıyla birlikte ufak bi araştırma yaparken bir röportajına rastladım, Mançoloji hazırlığındayken yapılmış, 99'da. (şurda) "Türkiye, Türk halkı, var olduğu günden bu yana hayatının en kavgalı, en gürültülü patırtılı, en uzlaşmaz günlerini yaşıyor. Ben bu ortamda bir daha albüm yapmayı düşünmüyorum." diyor. Bi rahatsızlığı var belli ki. Şimdiye kadar duyduklaırm arasında 90lar gündemine dair en politik sözü bu.
Türkiye 90larını anlamak için hayatını incelememiz gereken insanlardan biri bence Barış Manço. 70lerden itibaren başlamış albüm çıkarmaya. O'ndaki değişimi anlamak demek, Türkiye'deki popüler kültürün değişimini anlamak demek olabilir. Güncelleme: Şimdiye kadar öğrendiğim kadarıyla, Barış Manço bi ara DYP'den aday olmuş, sonra adaylıktan çekilmiş. Onun dışında da apolitik takılmayı tercih etmiş. Oğlu da babasının apolitik görünmeyi tercih edişinden bahsetmiş bi ara. Fakat Fetullah Gülen'le samimi, Gülen'in Türk okullarından övgüyle bahsediyor. Plastip Show'a katılmış bir de, videosu şurada. Meclistekilerin durmadan kavga edişinden şikayet ediyor. Kısacası sağcı/solcu değil, ortada kalmayı tercih etmiş. Benim merak ettiğim zaten neci olduğu değildi, 90ların gündemi hakkında bi şeyler söylemek isteyen sağı solu kafaya takmadan konuşabilirdi. Şimdiye kadarki bilgimle "meclistekiler kavgadan başka bi şey yapmıyor" ve "Türkiye en uzlaşmaz günlerini yaşıyor" dışında daha belirgin bi laf etmemiş. Sadece sanatını icra etmeyi, gündem hakkında yorum yapmamayı tercih edebilir insan. Sadece şarkılarında konuşur, röportajları bile nadiren kabul eder vs... Fakat televizyonda çok fazla görünen, her kesim tarafından sevilen, babacan bi tavırla önerilerde bulunan, topluma örnek olduğunun farkında olan bi insanın apolitik takılması tuhaf geliyor bana. Böyle bir insanın sessizliği de bi sestir. Kısacası Barış Manço'nun apolitik görünmesi toplumu nasıl etkiledi, çok merak ediyorum gerçekten.
Frankfurt doğumlu. Mühendislik mezunu. Ve müzik dışında ekmek parası getiren mesleği: Turist rehberliği. İtü'de mühendislik okuduğu yıllarda harçlık çıkarmak için rehberlik yapmaya başlamış. . Şaşırdık mı? Tabi ki hayır. Çünkü mühendislik, bırakılmak için okunur. Bu bilgilerin çoğunu hayatı hakkındaki İz Tv belgeselinden öğrendim. Şuradan izleyiniz.
Belgesel'den
80lerin başından beri müzik piyasasının içinde. Tabi O da küçüklüğünden beri flüt, mandolin ve liseden -yani 70lerin sonlarından- beri gitar çalıyormuş. 1980'de katıldığı E-5'ten sonra, Painted Bird, Çapkınlar gibi gruplarda çalmış. Bülent Ortaçgil, Haluk Levent, Melih Kibar, Mehmet Güreli ve daha pek çok ismin albümünde yer almış. 1986-2000 yılları arasında Bulutsuzluk Özlemi'ndeymiş. Daha sonra solo albümlere odaklanmış. 2006'dan sonra Pinhani'nin yükselmesine bolca katkıda bulunduğu esnada bile solo albüm yapmayı bırakmamış. Şimdi tekrar Bulutsuzluk Özlemi ile birlikte. Nerede çalarsa çalsın, yeter ki üretmeyi bırakmasın. Ben ki ortalama bir müzik dinleyicisiyim -bu yazıları çok bildiğimden değil, bahaneyle araştırıp öğrenmek için yazıyorum, vefa borcumdan- benim bile sözsüz müziğin kıymetini görmemi sağladı.
Spotify kanalında tüm albümleri yer almıyor
Solo albümleri sırasıyla şöyle:
2002 – Kafi (17 Ağustos depreminde ölenlere adamış) (Yavuz Çetin anısına da bir parçası var)
2004 – Türlü (Sivas Katliamı'nda ölenlere adadığı Madımak parçası bu albümün içinde.)
2007 – Cango (Otel dışında para harcamayan turist demekmiş)
2009 – Ara Taksim
2010 – Başka Türlü
2011 – Hane-i Akustik
Bir not: Annesinin enteresan istekleri oluyormuş, ikinci albümünde tulum, üçüncüsünde de yaylı tanbur kullanmasını istemiş, Erkan Oğur eşlik etmiş ikisinde de Eldes'e. :)
Belgeselden
Ayrıca oğlu Akıncan Eldes de davul çalıyor, birlikte konser de veriyorlarmış.
Devrimden Sonra filminin müziklerini yapmış bir de.
Deniz Demiröz
Her Şey Yalanmış albüm kapağı
Grubun "genç kızların sevgilisi" olabilecek potansiyele sahip üyesi. Allah için yakışıklı, rockçılarda alışkın olmadığımız efendi bi yüzü var. (Zaten bu grup toptan şaşırtıyor insanı, hepsi birbirinden efendi.) Eskiden uzun saçlıymış, o zamanlar bile mütevazı, hırssız bir beyaz yakalıya aitmişçesine uzanıyor yüzü, o uzun siyah saçların arasından. Bende uyandırdığı bu şekilci isleri bi kenara bırakalım artık, grubun diğer üyelerine hiç böyle yorumlar yaptım mı? Yapmadım. Yakışıklı diye ileri geri konuşmamı hak etmesi mi gerekiyor? Magazin işte hep bunlar. Hayır, sus, cevap verme bana, yazına dön.
Deniz Demiröz, kişisel web sayfası düzgün çalışan ilk üyemiz. Böylece sağlıklı bilgi edinebileceğiz, benim buradaki işlevim kopyala yapıştır'dan ibaret olacak gibi ama ne yapıyordum ki zaten? Öyle deme, farklı kaynaklardaki dağınık bilgiyi tek bir sayfaya toplayıp sınıflandırma arzumu tatmin ediyorum. Tamam.
'80-Adapazarı doğumlu. Marmara Müzik Öğretmenliği'nden mezun. Sanırım müzikle ilgili eğitim almış tek grup üyemiz. 20 yaşında elektro gitara başlamış ve okulu bırakıp 4 sene boyunca eve kapanmış. Günde 16 saat elektro gitar çalışıyormuş. Sonra üniversite eğitimine devam etmiş.
2005 yılında Bulutsuzluk Özlemi'ne dahil olmuş. 2011'de Grup'tan bağımsız olarak "Her Şey Yalanmış" isimli albümü çıkmış. Yavuz Çetin'in Yaşamak İstemem'i ve Bulutsuzluk Özlemi'nin Yine Düştük Yollara'sı hariç diğer tüm şarkıların sözü ve müziği kendisine ait. Albümdeki bütün enstrümanları kendisi çalmış. Bir şarkıda sadece piyano var örneğin. Bu albümde "efendi yüzlü" vb benzetmelere mahal vermek istemezcesine "Kamçıla Bebeğim" isimli şarkısına klip de çekmiş. Açıkçası klipte 90lar havası var yani komik ama müzik eğlenceli.
Sanal Dünya albüm kapağı
İkinci albümü "Sanal Dünya" ise 2013 yılında çıkmış, yine tüm söz ve müzikler kendisine ait. Aynı yıl "Oyun Bitti" isimli rock grubunu kurmuş. "Herkes Kolay Para Peşinde" ve "Her Şey İki Dudak Arasında" singlelarına klip çekmişler. Ben iki klibi de sevemedim ne yazık ki. Bundan sonra hep singlelar geliyor, hepsinin klibi var. Müzik sektörüne "hadi ordan"dercesine hepsinin yönetmenliğini kendisi yapmış ve Youtube kanalında hepsini paylaşmış:
Ben ilk kez duyduğum seslere zor alışan biriyim. Deniz Demiröz'ün de sesine henüz alışamadım. Şimdilik enstrümantal müziklerini daha çok sevdim. Ama siz bana bakmayın, bi zamanlar, sesi çok ince diye Selda Bağcan dinlemeyen bi insandım, zamanla geçiyor. Misal, Sanal Dünya albümündeki Bazen şarkısı dilime dolandı bile.
Gitar eğitim DVD'si çıkmış ve özel gitar dersleri veriyor, şuradan kurcalayabilirsiniz.
Spotify kanalında sadece Sanal Dünya albümü yer alıyor.
1987 Ayvalık doğumlu, grubun davulcusu. Veee karşımızda bir mühendis daha, İTÜ'lü, maden mühendisliği öğrencisi. O da her mantıklı İTÜ öğrencisi gibi mühendisliğe boşvermiş. (Bu şahane yorum bana ait, kendisinin fikrini bilmiyorum).
2009'da, İTÜ Teknikforum'a "davul dersleri verilir" ilanı vermiş. (Şurada) İlanda yer aldığı grupları, kişileri yazmış. Alttaki yorum şöyle: "Dersi veriyorsun da vasfın ne, referansın var mı?". Teknikforum, her forum gibi, bi hoştu.
Zamska albümünden sonra, 2009 yılında Bulutsuzluk Özlemi'ne dahil olmuş. Pinhani, Gece Yolcuları, Teoman, Soul Stuff, Zeynep Cassalini , Erdem Yener, Burcu Güneş, Serkan Çağrı Band ve Tarık Sezer Orkestrası'nın ekibinde yer almış. Ayrıca instagram hesabından öğrendiğimize göre hala başkalarıyla çalmaya devam etmekte.
Bu güzel müziğin güzel insanları,
vikipedi'ye göre 84'te, grubun facebook sayfasına göre 86'da
kurulmuş. Daha ben doğmamışım. Okuduklarımdan anladığıma
göre, 84'te grup üyeleri biraraya gelmiş, orada burada veya kendi
aralarında çalmaya başlamışlar ama 86'da ilk albümlerini
çıkarmışlar. Grup üyeleri sürekli değişse de başından beri
var olan tek kişi Nejat Yavaşoğulları. Sina Koloğlu da
albümlerin çoğunda yer almış. 86'dan bu yana düşünsek, 30
yıllık grup! Ve grup tanımlanırken durmadan yinelenen cümleyi
ben de demesem olmaz: "Şarkı sözlerinde sosyolojik,
psikolojik, ekonomik ve politik konuları" işliyorlar. Aşk
filan da olmazsa olmaz tabi.
Şu anki grup:
Facebook sayfasından
Nejat Yavaşoğulları: Vokal/Elektro Gitar Sina Koloğlu: Klavye/Piyano Akın Eldes: Bas Gitar Deniz Demiröz: Elektro Gitar Gencay Kıymaz: Davul
Nejat Yavaşoğulları
Grubun facebook sayfasından
Eski fotoğraflarına bakınca, insanların 80lerde bile çirkin
giyinmek zorunda olmadıklarının göstergesi kendisi. Güzellik
anlayışı kişiye göre değişir evet fakat 90lar komik
giysilerle anılır ya, bence bunun kaynağı o pis 80ler. Vatkalı
kazaklar, uzun pileli etekler o zamanlarda bi gelmiş, ademoğluyla havva kızı 90larda
toparlayamamış tabi durumu. Fakat Nejat Bey öyle mi?
Rock'ın Pop'tan farkı bu tabi, modaya uygun giyinmeme özgürlüğü
var rockçların.
Bitmeyen
fikirlerimi bir kenara bırakıyorum tamam. 1975'te Eurovizyon
Türkiye finaline katılmış Nejat-Reha ikilisi, kaybetmişler: Caniko isimli şarkıyla.
İnsan şaşırıyor tabi. Tiyatro müzikleri yapmış sonra. Ferhan
Şensoy'un Şahları da Vururlar oyununda Mazhar Alanson müzik
yapıyormuş, ayrılıp MFÖ'yü kurunca, Nejat Yavaşoğulları ve
Derya Yener girmiş ekibe ve bu oyunda yaptıkları müziklerle
80'lerde Altın Portakal Tiyatro Müziği ödülünü kazanmışlar.
Derya Yener'i geçen yıl kaybetmişiz. Kurduğu internet sitesini ve
Master Gitar Metodu kitabını şuradan
inceleyebilirsiniz.
Çok sevdiğim iki ismi, Ferhan Şensoy'la Nejat Yavaşoğulları'nı aynı cümlede anmak bi tuhaf mutlu ediyor beni. İkisinin yeri çok ayrı tabi fakat bendeki yerleri yanyanaydı zaten, şimdi taşlar yerine oturdu. Şahları da Vururlar'da MFÖ'nün sözlerini sonradan "Ele Güne Karşı"ya çevirdiği "Döndü Pervaneler" şarkısını ve hikayelerini de Ferhan Şensoy'un ne zaman duysam tanırım dediğim unutulmaz sesiyle birlikte şurada dinliyebilirsiniz.
Nejat
Yavaşoğulları ilk grubunu bir konser vesilesiyle kurmuş. Bir
yerde çıkıp çalmak için teklif almış. Sina Koloğlu o zamanlar
da arkadaşıymış, gel demiş beraber çalalım. Sonra diğer
üyeler eklenmiş gruba yavaş yavaş. O zamanlar Rock müziğin
Türkçe sözlerle yapılması tuhaf karşılanıyormuş. "Türkçe
rock olmaz, olacaksa Cem Karaca usulü Anadolu Rock olur",
deniyormuş. İnatla Nejat Yavaşoğulları'nın yazdığı sözleri
kullanmışlar. Şimdi bize çok normal gelen Türkçe Rock'ın ilk
günlerine bu grubun katkısı büyük yani. Bulutsuzluk Özlemi
bilinen şarkıları olduğu için konser afişlerine hep bu şarkının adı yazılmış. Artık gruba bir isim koyalım deyip "Mor"da
karar kılmışlar ve ilk afişi İTÜ'deki bir konser için
bastırmışlar. Tanınmak için Mor'un altına ufak puntoyla "Bulutsuzluk
Özlemi" yazmayı da ihmal etmemişler. Fakat Bulutzsuzluk Özlemi öyle bi sindirilmiş ki dinleyici tarafından, itiraz etmiş İTÜlüler Mor'a,
bizimkiler de mecbur Bulutsuzluk Özlemi ile devam etmişler yollarına. Bunları
hep Irmak Zileli'nin röportajından öğrendim. Şuradan
hepsini okuyabilirsiniz.
Mimarlık
mezunu olan Nejat Bey, bu altın bileziği de takmaya devam etmiş.
Nejat Yavaşoğulları Mimarlık Ofisi'ne şuradan
ulaşabilirsiniz. Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nde yarı
zamanlı proje dersleri de vermiş.
Sina
Koloğlu:
Grubun facebook sayfasından
Konserlerde en enerjik olan üye olarak kalmış aklımda, İTÜ'nün alternatif şenliğine özel miydi bilmiyorum ama aklımda en çok O kalmış. Tişörtleri komikli adam. Seviyoruz. Grup üyesi
olmasının dışında, 1991'den beri Milliyet'te Reyting Canavarı
köşesinin yazarı. Çocukluğundan beri piyano çalıyor.
Galatasaray
Lisesi mezunlarından. 70lerde lisedeymiş. Lisede de müzik
odasından çıkmazmış. Bir grubu varmış, devrimci oldukları
için o zamanlar rock çalmayız, diyorlarmış.Şimdi gülerek
anlatıyor bunu. "Silahlı mücadeleye girmeden nasıl devrim
yaparız" tartışmaları dönüyormuş. Felsefe dersleri çok
hareketli geçiyormuş. Çok yaramaz bir öğrenci değilmiş, gayet
sakinmiş ama arkadaşları çeşit çeşit olduğu için çok renkli geçmiş
lise hayatı. Sabıkalı, evli arkadaşları varmış. Lisenin konumu
gereği günleri hayatın içinde geçiyormuş. Şimdi çocuklar
ahlaksız olur, diye geçmeleri yasaklanan caddelerde rahat rahat gezmişler. Bu
tür özgürlüklerin insanın zihnini açtığını,
özgürleştirdiğini düşünüyor. Lisede tiyatroda da oynamış.
Babası
Derya Koloğlu da GS Lisesi mezunu, spor muhabiri, gazeteciymiş.
70li yıllarda Akşam Gazetesi'nin yazı işleri müdürü olduğu
sıralarda Çetin Altan'la birlikte hapse girmiş çıkmış.
Dedesi
ise çok ilginç, Libya Başbakanlığı yapmış. O'nu da uzun uzun
anlatıp müzikten iyice uzaklaşmayayım, şuradan
okuyabilirsiniz.
Böyle
ilginç bir ailesi olan Sina Koloğlu da bir dönem gazetecilik
yapmış. Nejat Yavaşoğulları ile lisede tanışmışlar. Sonra
80lerde tekrar buluşup grubu kurmuşlar. Bu bilgileri 120 ile
Mekteb-i Sultani programının Sina Koloğlu ile yaptığı
röportajdan edindim. Şuradan
izleyebilirsiniz, hatta izleyin, gerçek bir lisede okumanın artık
efsane sayılan güzelliğini görüp, siz de hiç çekinmeden iç
geçirin.
Sina Koloğlu'nun solo kayıtlarını pek bulamadım. Keşke O da Akın Eldes gibi bol bol solo albüm çıkartsa da dinlesek. Hiç olmazsa üç beş youtube kaydı. Belki de var gizli bi yerlerde, ben bulamadım. Bulduklarım geliyor: