26 Şubat 2016 Cuma

Bulutsuzluk Özlemi-1

Bu grubu sanırım lisede tanıdım, yani 2002den sonra. Popüler olsun olmasın gençlik kültüründen uzak yetiştiğim için bu durum benim için normal. Lisede anca başladım aile dışını keşfetmeye. Özgürlük Emek İster'di bana en çok dokunan şarkıları. "Aç güzelim saçını savursun rüzgar" cümlesinin o zamanlar bende bıraktığı etkiyi çok net hatırlıyorum. Ya da Yaşamaya Mecbursun, ya da Sözlerimi Geri Alamam... Her gün dinlemememe rağmen, bazı derin ruh hallerinde dilime dolanıverirdi sözler. Şarkıların etkisi söz konusu olan "kendin olma çabası"ysa her zaman büyük. "Ben sadece ben olmak istiyorum" diyen Kazım Koyuncu'nun bıraktığı acı-tatlı iz gibi. Ya da "Her Şeye Rağmen" diyen Nev gibi. Sonra o şarkılarla kendime verdiğim sözlerin ne kadarını tuttum bilmiyorum. Sık sık öfkelenirdim bu şarkılara, "o kadar kolay değil işte, elimde değil her şey, özgürlük emek versen de gelmiyor bazen, siz çok biliyonuz" diye bağıra bağıra isyan ederdim içimden. Bilmiş bilmiş sırıtırlardı hayalimde, sakin ol, geçecek, der gibi. Sonra geçti hepsi. Emeklerimin karşılığını az biraz aldım. O yüzden teşekkür ederim, belki de biraz da bu şarkılar sayesinde pes etmedim taaa en baştan. Elde ettiklerimde katkınız büyük, sevgili şarkılar ve yaratıcıları.

Sonra üniversitede daha az popüler şarkılarını da dinlemeye başladım. Artık her gün empiüç pileyırımda yer alıyorlardı. Güneye Giderken iyi gidiyordu İTÜ kampüsünde, güneşli başlayan bi günde yurttan çıkmak için bahane yaratıyordu. İstanbul'a yeni geldiğim, tek başıma çıkıp gezdiğim, her şeyin yepyeni geldiği, vapurda, kafede gördüğüm insanların karakterini tahmin edip öykücükler yazdığım zamanlardı. Yepyeni dertlerin yanında, yepyeni bi tür yalnızlık, yepyeni ve derin aşk acıları, yepyeni şaklabanlıklar, alkolle tanışmanın getirdiği yepyeni ruh halleri ve tabi ki derslerin verdiği şok edici acılar. Lisede gayet çalışkan olup üniversitede ne kadar aptal olduğumu fark etme durumu. Bi miktar özgürlük elimdeydi artık. Hak ettiğimi almıştım. Ama yetersizdi. Fiziksel özgürlük neye yeterdi? Ve içimi özgür bırakma savaşı başladı, diğerinden daha zordu, bu kez savaşım kendime karşıydı. Emekçi bendim, patron bendim. Hala süren bu savaş sırasında da Bulutsuzluk Özlemi hiç yalnız bırakmadı beni.

Bu zat-ı muhteremler birkaç defa İTÜ'ye konsere geldiler. Biri ücretsiz bir şenlikti, asistan kıyımına son verin diyen etkinliklerden biriydi sanırım. Yağmurluydu hava. Islanmamıza ve ses sistemi çok iyi olmamasına rağmen muhteşemdi.100 kişi bile yoktu dinleyen. En önde veya en arkada ol, grup üyeleriyle göz teması kurmamak imkansızdı. Kalplerin bir atmasının, tepkilerin ortak olmasının güzelliği.

Sonra yine geldiler. Bahar şenlikleri İTÜ stadyumuna alınmıştı, ücretliydi artık. Profesyonel bir organizasyon şirketi düzenliyordu şenliği. Hiç sevmemiştim bu durumu. Şenlik dediğin ücretsiz ve amatörce olmalıydı. Öğrenciler düzenlemeliydi. Aksi takdirde her şey ruhsuzlaşıyordu. Bulutsuzluk Özlemi'nin öyle bir ortamda ücretli konsere geleceğini duyunca darıldım kendilerine. Yanlış hatırlamıyorsam yine de gidip beleştepeden izlemiştim. Kampüse gizlice soktuğumuz biraları da içebiliyorduk, ayaklarımızı uzatıp izliyorduk. OOOOh canıma değsindi.

Sonra bi kez de Hayal Kahvesi'nde konserlerine gittim. Hepsinin ayrı bi güzelliği vardı. Kulaklıkla dinleyip kendinden geçmenin veya sokakta dinlemenin güzelliği bence hepsinden başka hala. Acıları ve her şeye rağmen özgürlüğü, yaşamı anlatıyorlar, tek başına olmayı gerektiriyor bana göre sözler.

Sıradan hayatımı hiç bilmeyenler için fazla soyut kalan bu cümleler benim için çok anlamlı. İdare edin, görmezden gelin, ben de gruba geçeyim artık. Sonraki yazılarda ayrıntılar olacak. Ama grup üyelerini tek tek araştırmak o kadar zaman aldı ve her birinin müzik hayatını anlatmak o kadar uzun sürdü ki, parça parça yayınlamaya karar verdim. İnsan okuyacak bunu!

Yazılara geçmeden önce şu videoyla giriş yapalım:






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder