26 Şubat 2016 Cuma

Bulutsuzluk Özlemi-2

Bu güzel müziğin güzel insanları, vikipedi'ye göre 84'te, grubun facebook sayfasına göre 86'da kurulmuş. Daha ben doğmamışım. Okuduklarımdan anladığıma göre, 84'te grup üyeleri biraraya gelmiş, orada burada veya kendi aralarında çalmaya başlamışlar ama 86'da ilk albümlerini çıkarmışlar. Grup üyeleri sürekli değişse de başından beri var olan tek kişi Nejat Yavaşoğulları. Sina Koloğlu da albümlerin çoğunda yer almış. 86'dan bu yana düşünsek, 30 yıllık grup! Ve grup tanımlanırken durmadan yinelenen cümleyi ben de demesem olmaz: "Şarkı sözlerinde sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve politik konuları" işliyorlar. Aşk filan da olmazsa olmaz tabi.

Şu anki grup:

Facebook sayfasından
Nejat Yavaşoğulları: Vokal/Elektro Gitar
Sina Koloğlu: Klavye/Piyano
Akın Eldes: Bas Gitar
Deniz Demiröz: Elektro Gitar
Gencay Kıymaz: Davul





Nejat Yavaşoğulları

Grubun facebook sayfasından
Eski fotoğraflarına bakınca, insanların 80lerde bile çirkin giyinmek zorunda olmadıklarının göstergesi kendisi. Güzellik anlayışı kişiye göre değişir evet fakat 90lar komik giysilerle anılır ya, bence bunun kaynağı o pis 80ler. Vatkalı kazaklar, uzun pileli etekler o zamanlarda bi gelmiş, ademoğluyla havva kızı 90larda toparlayamamış tabi durumu. Fakat Nejat Bey öyle mi? Rock'ın Pop'tan farkı bu tabi, modaya uygun giyinmeme özgürlüğü var rockçların.

Bitmeyen fikirlerimi bir kenara bırakıyorum tamam. 1975'te Eurovizyon Türkiye finaline katılmış Nejat-Reha ikilisi, kaybetmişler: Caniko isimli şarkıyla. İnsan şaşırıyor tabi. Tiyatro müzikleri yapmış sonra. Ferhan Şensoy'un Şahları da Vururlar oyununda Mazhar Alanson müzik yapıyormuş, ayrılıp MFÖ'yü kurunca, Nejat Yavaşoğulları ve Derya Yener girmiş ekibe ve bu oyunda yaptıkları müziklerle 80'lerde Altın Portakal Tiyatro Müziği ödülünü kazanmışlar. Derya Yener'i geçen yıl kaybetmişiz. Kurduğu internet sitesini ve Master Gitar Metodu kitabını şuradan inceleyebilirsiniz. 


Çok sevdiğim iki ismi, Ferhan Şensoy'la Nejat Yavaşoğulları'nı aynı cümlede anmak bi tuhaf mutlu ediyor beni. İkisinin yeri çok ayrı tabi fakat bendeki yerleri yanyanaydı zaten, şimdi taşlar yerine oturdu. Şahları da Vururlar'da MFÖ'nün sözlerini sonradan "Ele Güne Karşı"ya çevirdiği "Döndü Pervaneler" şarkısını ve hikayelerini de Ferhan Şensoy'un ne zaman duysam tanırım dediğim unutulmaz sesiyle birlikte şurada dinliyebilirsiniz. 

Nejat Yavaşoğulları ilk grubunu bir konser vesilesiyle kurmuş. Bir yerde çıkıp çalmak için teklif almış. Sina Koloğlu o zamanlar da arkadaşıymış, gel demiş beraber çalalım. Sonra diğer üyeler eklenmiş gruba yavaş yavaş. O zamanlar Rock müziğin Türkçe sözlerle yapılması tuhaf karşılanıyormuş. "Türkçe rock olmaz, olacaksa Cem Karaca usulü Anadolu Rock olur", deniyormuş. İnatla Nejat Yavaşoğulları'nın yazdığı sözleri kullanmışlar. Şimdi bize çok normal gelen Türkçe Rock'ın ilk günlerine bu grubun katkısı büyük yani. Bulutsuzluk Özlemi bilinen şarkıları olduğu için konser afişlerine hep bu şarkının adı yazılmış. Artık gruba bir isim koyalım deyip "Mor"da karar kılmışlar ve ilk afişi İTÜ'deki bir konser için bastırmışlar. Tanınmak için Mor'un altına ufak puntoyla "Bulutsuzluk Özlemi" yazmayı da ihmal etmemişler. Fakat Bulutzsuzluk Özlemi öyle bi sindirilmiş ki dinleyici tarafından, itiraz etmiş İTÜlüler Mor'a, bizimkiler de mecbur Bulutsuzluk Özlemi ile devam etmişler yollarına. Bunları hep Irmak Zileli'nin röportajından öğrendim. Şuradan hepsini okuyabilirsiniz.

Mimarlık mezunu olan Nejat Bey, bu altın bileziği de takmaya devam etmiş. Nejat Yavaşoğulları Mimarlık Ofisi'ne şuradan ulaşabilirsiniz. Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nde yarı zamanlı proje dersleri de vermiş.


Sina Koloğlu: 

Grubun facebook sayfasından
Konserlerde en enerjik olan üye olarak kalmış aklımda, İTÜ'nün alternatif şenliğine özel miydi bilmiyorum ama aklımda en çok O kalmış. Tişörtleri komikli adam. Seviyoruz. Grup üyesi olmasının dışında, 1991'den beri Milliyet'te Reyting Canavarı köşesinin yazarı. Çocukluğundan beri piyano çalıyor.

Galatasaray Lisesi mezunlarından. 70lerde lisedeymiş. Lisede de müzik odasından çıkmazmış. Bir grubu varmış, devrimci oldukları için o zamanlar rock çalmayız, diyorlarmış.Şimdi gülerek anlatıyor bunu. "Silahlı mücadeleye girmeden nasıl devrim yaparız" tartışmaları dönüyormuş. Felsefe dersleri çok hareketli geçiyormuş. Çok yaramaz bir öğrenci değilmiş, gayet sakinmiş ama arkadaşları çeşit çeşit olduğu için çok renkli geçmiş lise hayatı. Sabıkalı, evli arkadaşları varmış. Lisenin konumu gereği günleri hayatın içinde geçiyormuş. Şimdi çocuklar ahlaksız olur, diye geçmeleri yasaklanan caddelerde rahat rahat gezmişler. Bu tür özgürlüklerin insanın zihnini açtığını, özgürleştirdiğini düşünüyor. Lisede tiyatroda da oynamış.

Babası Derya Koloğlu da GS Lisesi mezunu, spor muhabiri, gazeteciymiş. 70li yıllarda Akşam Gazetesi'nin yazı işleri müdürü olduğu sıralarda Çetin Altan'la birlikte hapse girmiş çıkmış.

Dedesi ise çok ilginç, Libya Başbakanlığı yapmış. O'nu da uzun uzun anlatıp müzikten iyice uzaklaşmayayım, şuradan okuyabilirsiniz.


Böyle ilginç bir ailesi olan Sina Koloğlu da bir dönem gazetecilik yapmış. Nejat Yavaşoğulları ile lisede tanışmışlar. Sonra 80lerde tekrar buluşup grubu kurmuşlar. Bu bilgileri 120 ile Mekteb-i Sultani programının Sina Koloğlu ile yaptığı röportajdan edindim. Şuradan izleyebilirsiniz, hatta izleyin, gerçek bir lisede okumanın artık efsane sayılan güzelliğini görüp, siz de hiç çekinmeden iç geçirin.

Sina Koloğlu'nun solo kayıtlarını pek bulamadım. Keşke O da Akın Eldes gibi bol bol solo albüm çıkartsa da dinlesek. Hiç olmazsa üç beş youtube kaydı. Belki de var gizli bi yerlerde, ben bulamadım. Bulduklarım geliyor: 

Her Şeyin Yüreği Vardır
- Bir TV programında piyano ile Sözlerimi Geri Alamam solosu
- Siyah beyaz bir kayıtta Sina Koloğlu'nun sesini de duyuyoruz, Her Şeyin Yüreği Vardır 
- Belgeseller için yaptığı müzikleri toplamışlar şurada
- "Dostluğun Son Kalesi İnönü'ye Veda" belgeselinin müziklerini de Burçin Gülbahar'la birlikte hazırlamışlar. 
- Yine Burçin Gülbahar'la birlikte kurdukları Döküman Müzik'in souncloud paylaşımları da burada efenim, iyi dinlemeler.


-------
Akın Eldes, Deniz Demiröz ve Gencay Kaymaz bi sonraki yazıda..
Klipler ve ekstralar da sonraki yazılarda...

Daha yazacak çok şey var. Hiç girmeyecektim bu Bulutsuzluk Özlemi'ne..











Bulutsuzluk Özlemi-1

Bu grubu sanırım lisede tanıdım, yani 2002den sonra. Popüler olsun olmasın gençlik kültüründen uzak yetiştiğim için bu durum benim için normal. Lisede anca başladım aile dışını keşfetmeye. Özgürlük Emek İster'di bana en çok dokunan şarkıları. "Aç güzelim saçını savursun rüzgar" cümlesinin o zamanlar bende bıraktığı etkiyi çok net hatırlıyorum. Ya da Yaşamaya Mecbursun, ya da Sözlerimi Geri Alamam... Her gün dinlemememe rağmen, bazı derin ruh hallerinde dilime dolanıverirdi sözler. Şarkıların etkisi söz konusu olan "kendin olma çabası"ysa her zaman büyük. "Ben sadece ben olmak istiyorum" diyen Kazım Koyuncu'nun bıraktığı acı-tatlı iz gibi. Ya da "Her Şeye Rağmen" diyen Nev gibi. Sonra o şarkılarla kendime verdiğim sözlerin ne kadarını tuttum bilmiyorum. Sık sık öfkelenirdim bu şarkılara, "o kadar kolay değil işte, elimde değil her şey, özgürlük emek versen de gelmiyor bazen, siz çok biliyonuz" diye bağıra bağıra isyan ederdim içimden. Bilmiş bilmiş sırıtırlardı hayalimde, sakin ol, geçecek, der gibi. Sonra geçti hepsi. Emeklerimin karşılığını az biraz aldım. O yüzden teşekkür ederim, belki de biraz da bu şarkılar sayesinde pes etmedim taaa en baştan. Elde ettiklerimde katkınız büyük, sevgili şarkılar ve yaratıcıları.

Sonra üniversitede daha az popüler şarkılarını da dinlemeye başladım. Artık her gün empiüç pileyırımda yer alıyorlardı. Güneye Giderken iyi gidiyordu İTÜ kampüsünde, güneşli başlayan bi günde yurttan çıkmak için bahane yaratıyordu. İstanbul'a yeni geldiğim, tek başıma çıkıp gezdiğim, her şeyin yepyeni geldiği, vapurda, kafede gördüğüm insanların karakterini tahmin edip öykücükler yazdığım zamanlardı. Yepyeni dertlerin yanında, yepyeni bi tür yalnızlık, yepyeni ve derin aşk acıları, yepyeni şaklabanlıklar, alkolle tanışmanın getirdiği yepyeni ruh halleri ve tabi ki derslerin verdiği şok edici acılar. Lisede gayet çalışkan olup üniversitede ne kadar aptal olduğumu fark etme durumu. Bi miktar özgürlük elimdeydi artık. Hak ettiğimi almıştım. Ama yetersizdi. Fiziksel özgürlük neye yeterdi? Ve içimi özgür bırakma savaşı başladı, diğerinden daha zordu, bu kez savaşım kendime karşıydı. Emekçi bendim, patron bendim. Hala süren bu savaş sırasında da Bulutsuzluk Özlemi hiç yalnız bırakmadı beni.

Bu zat-ı muhteremler birkaç defa İTÜ'ye konsere geldiler. Biri ücretsiz bir şenlikti, asistan kıyımına son verin diyen etkinliklerden biriydi sanırım. Yağmurluydu hava. Islanmamıza ve ses sistemi çok iyi olmamasına rağmen muhteşemdi.100 kişi bile yoktu dinleyen. En önde veya en arkada ol, grup üyeleriyle göz teması kurmamak imkansızdı. Kalplerin bir atmasının, tepkilerin ortak olmasının güzelliği.

Sonra yine geldiler. Bahar şenlikleri İTÜ stadyumuna alınmıştı, ücretliydi artık. Profesyonel bir organizasyon şirketi düzenliyordu şenliği. Hiç sevmemiştim bu durumu. Şenlik dediğin ücretsiz ve amatörce olmalıydı. Öğrenciler düzenlemeliydi. Aksi takdirde her şey ruhsuzlaşıyordu. Bulutsuzluk Özlemi'nin öyle bir ortamda ücretli konsere geleceğini duyunca darıldım kendilerine. Yanlış hatırlamıyorsam yine de gidip beleştepeden izlemiştim. Kampüse gizlice soktuğumuz biraları da içebiliyorduk, ayaklarımızı uzatıp izliyorduk. OOOOh canıma değsindi.

Sonra bi kez de Hayal Kahvesi'nde konserlerine gittim. Hepsinin ayrı bi güzelliği vardı. Kulaklıkla dinleyip kendinden geçmenin veya sokakta dinlemenin güzelliği bence hepsinden başka hala. Acıları ve her şeye rağmen özgürlüğü, yaşamı anlatıyorlar, tek başına olmayı gerektiriyor bana göre sözler.

Sıradan hayatımı hiç bilmeyenler için fazla soyut kalan bu cümleler benim için çok anlamlı. İdare edin, görmezden gelin, ben de gruba geçeyim artık. Sonraki yazılarda ayrıntılar olacak. Ama grup üyelerini tek tek araştırmak o kadar zaman aldı ve her birinin müzik hayatını anlatmak o kadar uzun sürdü ki, parça parça yayınlamaya karar verdim. İnsan okuyacak bunu!

Yazılara geçmeden önce şu videoyla giriş yapalım:






4 Şubat 2016 Perşembe

Jale

O'nu kısa sarı saçlarıyla, kıpır kıpır haliyle hatırlıyorum. Barış Manço'nun El Salla klibi sebebiyle mi kıpır kıpır kalmış aklımda, yoksa genellikle öyle miydi şarkıları, bilemedim, bi araştırmam lazım.

-----

Küçük bir araştırmadan sonra anladım ki kendisi hakkında "aşk şarkılarının..." diye başlayan cümleler kuruluyormuş. Bütün albümlerini dinlemeye çalıştım, gerçekten aşk şarkıları çok güzel. Sesine yakışan şarkılar bulmuş, sürekli aynı isimlerle çalışmış. Röportajlarında da kendini bulma çabasından bahsediyor, belli ki müziğine çok güzel yansıtmış bunu. 

Bunca övgünün arkasından bi "ama" gelir genelde. Ben de getiriyorum, yolda. Ama (geldi bile) benimki sanatçıya değil, dönem farkına. Artık bu tür aşk şarkıları arabesk kabul ediliyor. Belki de sadece benim yaşımdakiler için öyle ya da sadece benim çevremdeki kendini entel sayan tayfa için... Bilemiyorum Altan. Artık bizde efkar, alkol yanında alınan bir şey. Diğer zamanlarda hüzünlenmeye ne gerek var? İlla hüzünleneceksen, transa geçirecek, sanat kokan şeylerle hüzünlen, barış çağrısı yapsın, ne bileyim, türkü coverı olsun, dünyadaki acılara değinsin. Aşk şarkısıyla hüzünlenilir mi, çok banal...

Demem o ki, içimde dört dönen, beni eğitmeye çalışan bu entel dantel yaratık sebebiyle, kıpır kıpır şarkılarını daha çok sevdim. Göbek atsam yeter dercesine...


Gelelim Jale'ye;

'61 doğumlu Jale'nin soyadı Bekar. Babasının zoruyla harita mühendisliğini bitirmiş ama bir röportajına göre diploması bir işe yaramadan öööyle bir kenarda duruyormuş. (Yine bir ünlüde kendimi görüp, "kesin ben de içimde çok gizli bi cevher taşıyorum" havasına girdim, geçti) "Alaylı yorumcu" diye anılıyor. Alaylı olduğundan şan ve solfej dersleri almış 14 yıl boyunca. 90larda kısa sarı saçı ve sesi sebebiyle Sezen Aksu'ya benzetilmiş. Besteci Garo Mafyan'la çalışmış.

Vikipedi'ye göre tam 5 albüm çıkartmış. Ne ara çıkartmış bunları diyenler, buyursunlar efenim:

Not: Sarı boyalı kısımlara tıklayıp videoları açabilirsiniz. Ayrıca, bulabildiğim kadarıyla söz ve müzik bilgilerini eklemeye çalıştım.




1. Albüm: Süreyya (1986)

1. Gözyaşı Geri Dönmez (Söz: Aysel Gürel)
2. Ve Şimdi Yalnızlığım
3. Hasret Adımı (Söz: Aysel Gürel)
4. Kumsaldaki Çocuklar
5. İstanbul
6. Kapanan Sayfa
7. Süreyya
8. Aşk Şarkısı
9. Gözlerini Denize Yazdım (Söz: Aysel Gürel / Beste-Düzenleme: Turhan Yükseler)
Hasret Bir Güldür
10. Hasret Bir Güldür (Video) : (Söz: Aysel Gürel) TRT stüdyosunda, bir TV programına katılmış da şarkı söylemiş gibi duran, eski moda kliplerden, belki de klip değil. Emin olamadığım için sadece video dedim. 80lerin o çirkin vatkalı ceket, pileli etek kombinasyonu var. Kim moda ilan etti bu kıyafeti acaba, yazık etti bi dönemin fotoğraflarına. Dalga geçmeden bakmak mümkün değil. Bir ayrıntı: Masalardaki içki kadehleri -içlerinde vişne suyu bile olsa- gözyaşartıcı. 



2. Albüm: Son Geceler (1993) (Emre Müzik)

1. Son Geceler (Video) (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
2. Dün Bu Zaman (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
3. Kolay Kolay (TV Programı) (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Hugo Martinez) : Kıpır kıpır ötesi bi şarkı. Klibini değil, TRT deki ramazan programını koydum özellikle. Çünkü aklımda kalan Jale'yi o kadar güzel anlatıyor, öyle bi o stürdyoya gitme isteği uyandırıyor ki... Bi "Ayol ne yorulması" deyişi var ki... Ah be dedirtiyor. Yaşlandık dedirtiyor istemsizce. Sonra bir 90lar duygu değişimi yaşıyoruz: Amaaaan deyip göbek atıyoruz. Ramazan akşamı göbek atanları, kuralsızca eğlenmelerini, ellerini kollarını düzeltmeye çalışmadan çocuk gibi dans etmelerini, gülmelerini, bakışmalarını, figür uydurmalarını, geri vokalleri izliyoruz. Ortalıkta koşturan, coşturan Jale değil bu videoda ana karakter, stüdyoda 30 yaş altı olan herkes.
Bir Ramazan Akşamı kolay kolay
4. Alavere Dalavere (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Garo Mafyan)
5. Çığlık Çığlığa (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Garo Mafyan)
6. Üzgünüm (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
7. Ayak Sesi (Söz: Ülkü Aker / Müzik: Garo Mafyan)
8. Olmaz Olmaz (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Garo Mafyan)
9. Boşver (Söz: Aylin Nacar / Müzik: Garo Mafyan)
10. Son Gülen İyi Güler (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)



3. Albüm: Beni Hatırlarsın (1995) (Marş Müzik Yapım)
Prodüktör: Garo Mafyan
Süpervizör: Zeynep Talu

1. Gel Güzelim Gel (Klip) (Söz: Aysel Gürel):
İşte tam bir 90lar şarkısı! Gözlerini şaşı yapan Jale burada! Donald Duck bile var. Kliple şarkı arasında boşvermişlik duygusu dışında pek bi bağ yok. Yani tamam, klipte akan bir hikaye yok. Ama "ya tamam gel ya affettim, seni küçük şapşal, hadi gel çılgınlar gibi yastık savaşı yapalım" hissini görmezden gelemez kimse. Ayrıca arkaplan görsellerinin sözlerle müthiş bi uyumu var: "Ateşin kül olmuyorsa" derken alev saçan güneş, eller haram olsun bana derken birbirinden ayrılan 4 el, "Bak dünya kalmaz sana bana" derken çıkan yerküre... Ya.. İşte bunlar hep çılgın 90lar. Azıcık sempatisi olmayan bu ne be der, kapatır ama ne bilir onlar! (Bkz: Doksanizm)
Gel güzelim gel
2. Gidiyorsun (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Garo Mafyan)
3. Vur Dedim Öldürdün (Klip) (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan): Kadın o kadar güzel gülümsüyor  ve o kadar tatlı bi fıkır fıkırlığı var ki, "vur dedim öldürdün" derken göbek atması göze batmıyor. Ama zaten bu şarkı da boşvermiş. Aşk acısı çekerken 9/8lik oynamaya başlama hali içeriyor. Bunlar kulağa saçma gelse de gerçek hayatta yaşanan şeyler arkadaşlar, lütfen...

Vur dedim öldürdün
4. Unutucaksan Sevme (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
5. Sen Yoluna Ben Yoluma (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
6. Ayıp Değil Ya (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
7. Beni Hatırlarsın (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
8. Kaderde Varsa (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
9. Suçlusun (Klip) (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan): Klibi ilk defa izledim. Saçının fazla sarı ve uzun olması tuhaf gelmişti. Klibin sonunda peruk olduğunu anlayınca rahatladım. 90ları olduğu gibi kabul ederim genelde, sorgulamam ama gözüme takıldı işte. Güzel klipmiş.
Suçlusun
10. Görürsün Sen (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)
11. Çal Felekten (Söz: Aysel Gürel / Müzik: Garo Mafyan)
12. Ne Anlarsın (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan)



4. Albüm: Yüreğimin Şarkıları (1999)

1. Sevdam Acıyor
2. Delilik Bu (Kıpır kıpırgillerden)
3. Bu Şarkılar Senin İçin (Klip) : (Söz: Zeynep Talu / Müzik: Garo Mafyan) 
90lardan farklılaşmanın örneklerinden biri sanırım bu klip. Duygusal bir şarkıda sanatçıyı bir stüdyoya hapsetmişler, çeşitli kıyafetlerle, çeşitli arkaplanlarda şarkıyı tekrar tekrar söylemesini isteyip montajlamışlar gibi duruyor. Muhtemelen bütçe az diye veya bu tür klipler moda olmaya başladığı için böyle çekmişler. Müzik piyasası hakkında çok bilgim yok fakat renkler ve sözler o kadar uyumsuz ki, sanatçı da rahat edemiyor, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor. Dolayısıyla klip, kafelerde muhabbet ederken arkaplanda oynayan bi görüntüden ibaret oluyor. Arada kol ve göğüs kaslarını gözümüze soktukları bir erkek var bir de. Yüzünü tam olarak görmüyoruz, kim olduğu önemli değil. Normal bir erkek olsa olmaz mıydı? Şarkının duygusallığıyla ne ilgisi var bu pornografik çıplaklığın? Derdim klibi eleştirmek değil aslında, şarkıyla klip arasındaki uyumsuzluğun dönemle birlikte değişmesine dikkat çekmek. Uyumsuzluk hep hep vardı, illa şarkıyla ilgili hikayesi olan klip çekmek şart değil, fakat müziğin hissettirdikleriyle kullanılan renklerin uyumlu olmasına özen gösterilirdi, diye hatırlıyorum. Şarkının özü arkaplana atılmazdı. Velakin, klibi boşverip şarkıyı birkaç kez dinlersek, durup dururken hüzünlenmek mümkün, dile takılması, Jale'nin sesinin kulaklarda yankılanmaması imkansız. 
Bu şarkılar senin için
4. Üzgünüm
5. Bir, Üç, Beş, Yedi: Kıpır kıpır bi şey.
6. Sarı Saçlım, Mavişim: Göbek atılır. Arada Özkan Uğur ya da Harun Kolçak eşlik ediyor gibi ama emin değilim.
7. Şerefim Üstüne Yemin Ederim
8. Bitti Tamam
9. Bu Çocuk Neden Ağlıyor
10. Son Geceler (Remix)





5. Albüm: Mor (2011)

1. Aşkın Şarkısı (Klip) (Söz: Soner Arıca / Müzik: Garo Mafyan): 2000leri de mi sevsem acaba diye düşündürttü bu klip. Şarkı ve klip o kadar iyi anlaşmışlar ki, sesini açmak için bile aralarına girmek istemiyor insan. Kurdelayla dansın (kesin bi ismi vardır bu dansın ama bilmiyorum, üzgünüm) Jale'nin vücuduyla, el kol ve vücut hareketleriyle uyumu, arada bir gelen ışık huzmesinin kah Jale'yi, kah kemancıyı, kah kurdelayı takip etmesi muhteşemdi. Ayrıca Jale, hala ne kadar güzelsin..
Aşkın Şarkısı

2. Yenilirsem Yenileyim (Söz: Soner Arıca / Müzik: Sezgin Gezgin-Soner Arıca)
3. Herkes Evinde (Söz: Soner Arıca / Müzik: Sezgin Gezgin-Soner Arıca)
4. Mektup (Klip) (Söz-Müzik: Sude Bilge Demir / Düzenleme: Emirhan Cengiz) 
5. Özlemem Seni (Söz: Seda Akay / Müzik: Garo Mafyan)
6. Mektup (Düzenleme: Sezgin Gezgin) (Bu versiyonu daha çok sevdim.).
7. Herkes Evinde (Armageddon Türk Remix)




Kaynaklar:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Jale_Bekar
https://tr.wikipedia.org/wiki/Son_Geceler
https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCre%C4%9Fimin_%C5%9Eark%C4%B1lar%C4%B1
https://www.ttnetmuzik.com.tr/artist/Jale/36373/biyografi
https://play.spotify.com/artist/1vhZOpEwZ7kwQJ50EmFZOh
http://tuncasmusicbox.blogspot.nl/2013/03/90lar-yazi-dizisi-neredeler-bolum-6.html
http://www.ossimuzik.com/yeni/album.php?aid=98

Eksik veya yanış bilgi varsa uyarırsanız sevinirim..




3 Şubat 2016 Çarşamba

Hey, günaydın çocuklar!

Seksenlerin sonunda doğdum. Tam anlamıyla 90lar genci sayılmam belki ama kendime 90lar çocuğu dememde sakınca yok sanırım. 90lar deyince aklıma gelenler gerçekten 90larda mı yoksa 2000lerin başında mı geçti, emin değilim. Yaş otuza yaklaşırken alzheimerdan korunmak için bu blogu açmış olabilirim.

90larda sevmediğim şarkıları şimdi duyunca hüzünleniyorum, vay be ne güzel şarkıymış diyorum. O zamanlar Çelik hastasıydım. Dolayısıyla O'nun her şarkısını severdim. Fakat diğerlerinin hüzünlü şarkıları genellikle çekmezdi beni. Muhtemelen çocuk olduğum için böyleydi. Benden 5 yaş büyük olan ablamla radyo dinlerken kavga ederdik o yüzden, benim güzel değil dediklerime O bayılırdı. Günümüz tabiriyle cool şarkılardı bunlar. Teoman mesela... veya Asya... veya Reyhan Karaca... veya Arnavut Kaldırımı...İşte şimdi O'nun sayesinde/zoruyla dinlediğim şarkıları duydukça hüzünleniyorum. İçime işlemiş bi şekilde.

Yazılara başlamadan önce internette küçük bi tarama yapıp, o zamanki müzisyenlerin listesini çıkardım. İçlerinde bir şarkıyla parlayıp sönenler de var, yıllar geçse de saygıyla hatırlanacaklar da, "bu kimmiş ya, tanımıyorum galiba" deyip şarkısını duyunca hatırladıklarım da, dinleyince kulağa yazık eden ama sırf nostaljiden unutmak istemediklerim de... Şimdilik 237 kişiden oluşan bu liste biter mi bilmem ama bitsin ya da bitmesin, aralara başka şeyler serpiştirmek niyetindeyim. Bizimkiler veya Full House gibi diziler olur, çizgifilmler olur, ev telefonu, jeton, leblebi tozu, gibi yaza yaza, anlata anlata bitiremediğimiz 90lar nesneleri olur... Göreceğiz.

Evde durup dururken 90lar dinleyip youtubeda eski videolara dalıp çıkamayan, kah Oya-Bora ile dans edip kah Yeşim Salkım'la hüzünlenen biriyim. Kimbilir toplam kaç kişinin öldüğü, suikast kurbanı olduğu o -şimdiki gibi- karmaşık yıllardan bana kalanın sadece bu güzel/komik müzikler olması, bir zamanlar bana vicdan azabı çektirirdi. Ne kadar sorumsuzmuşum, dünya umrumda değilmiş, diye düşünürdüm. Sonra anladım ki çocukmuşum, kendime bu kadar yüklenmemin manası yokmuş. Anladığım bir şey daha var; 90ların kirli tarihi hakkında ne kadar bilgi edinirsem edineyim, bu müzikleri, anıları sevmemem mümkün değil. Çocuklukta veya ilkgençlikte yaşananlar, iyi ya da kötü anılar, unutulmayor. Acı anılar bile hep bi noktada sevgiyle saklanıyor. Kendi çocukluğumuzun başını okşama yöntemimiz bu. "Ne tatlı bi şeydin sen, aptal aptal şarkılar dinler, dans ederdin" diyeceğiz hep kendimize. O günlerde video çekmenin zor olmasına şükretsek de, zihnimizde kalan anılarla gizli gizli dostluk kuracağız hep, ölene kadar.


Sözü daha fazla uzatmayayım. (Yalana bak, hep uzatır halbuki). Canım sıkıldıkça, küçük Ben'i özledikçe buralarda olacağım.